Şu an okuduğunuz yazı
Suriyeli Kozmonot Muhammed Faris ile Röportajımız

Suriyeli Kozmonot Muhammed Faris ile Röportajımız

Uzaya çıkan ilk ve tek Suriyeli olan Muhammed Faris ile Genç Bilim & Takiyüddin Astronomi Topluluğu (TAKAT) adına Kasım 2015’te gerçekleştirdiğimiz röportajımızı istifadenize sunuyoruz…

Öncelikle bizi kırmayıp davetimize icabet ettiğiniz için müteşekkiriz.

FARİS: Ne demek, bu benim görevim. Ben de burada bulunduğum için oldukça mutluyum.

Teşekkür ederiz. Size uzay yolculuğunuz hakkında sorular sormak istiyoruz. Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

FARİS: Ben Muhammed Faris. Suriye’nin Halep şehrinde doğdum. Lise diploması alana kadar Halep’in okullarında okudum. Daha sonra Hava Harp Okulu’na savaş pilotu olmak için girdim ve 1973’te mezun oldum. Savaş pilotu olarak birçok rütbede bulundum. 1985’te büyük bir grup içerisinden tâbî tutulduğumuz zor sınavların sonucunda uzay bilimleri eğitimi almak için Sovyetler Birliği’nin Yıldızkent’e (Star City) gitmem uygun görüldü. Yaklaşık 60 savaş pilotu içerisinden uzayda Suriye’yi temsil etmek için 2 kişi Yıldızkent’te uzay bilimleri eğitimi almaya gönderildi. Yıldızkent Moskova’nın yakınında uzay bilimleri eğitimi veren ve kozmonotları uzay yolculuğuna hazırlayan meşhur bir kenttir.

Savaş pilotu olduğunuzu söylediniz. Peki hiçbir savaşta görev aldınız mı?

FARİS: Tabiki. İsrail-Arap savaşlarında Lübnan üzerinden İsrail’e karşı savaştım. MİG-21 pilotuydum.     

Peki niçin kozmonot adayları savaş pilotlarından seçiliyor?

FARİS: Birçok tecrübeden sonra savaş pilotlarının uzay ortamına daha rahat adapte olabileceği anlaşıldı. Bu yüzden uzaya giden bir kimsenin, örneğin benim gibi 8 günlüğüne giden birinin  uzaya daha rahat alışabilmesi için savaş pilotlarından seçilmesi gerekliydi. Çünkü sadece savaş pilotları çok hızlı bir şekilde uzay ortamına uyum sağlayabilir. Tabi ki doktorlar, mühendisler, sporcular da uzaya gidebilir. Fakat 7 farklı bilimsel nedenden dolayı savaş pilotlarının uzay ortamına çok daha hızlı uyum sağlayabildiği gözlemlenmiştir. Allah bizi yerçekiminin olduğu bir ortama göre yaratmış. Kan basıncından kalbin işlevine ve bağırsakların hareketlerine kadar vücudumuzdaki her şey yerçekimine uyumlu bir şekilde çalışır. Yerçekimi 1 g’dir ve değeri 9,8 m/s²’dir. (g=yerçekimi sabiti) Uzaya çıktığımız zaman bu g kuvvetinden bahsedemeyiz ve insan bedenindeki her şey bir şaşkınlığa uğrar. İçinde bulunduğu hâli anlayamaz. Baş dönmesi, mide bulantısı gibi şeyler hisseder. Aynı zamanda deri ve gözlerin şişmesi gibi çok zor durumlar meydana gelir. Savaş pilotları uçarken bazen negatif g kuvvetine maruz kalır. İnsan vücudundaki hücrelerin bir hafızası vardır ve asla unutmazlar. Bu yüzden savaş pilotları uzay ortamına daha hızlı uyum sağlar. Ama bu sadece işin bir boyutu.

muhammed faris1

Kozmonot olmak için ne gibi eğitimler aldınız?

FARİS: Bir kozmonotun sahip olması gereken 3 önemli özellik vardır. Birincisi iyi bir sağlığa sahip olması gerekir. İkinci olarak öğrenmeye açık olması gerekir. Yani çeşitli ilimleri öğrenmeye kabiliyetli olması gerekir. Üçüncü olarak da uzay ortamına alışabilecek bir psikolojiye sahip olması gerekir. Çünkü uzayda hayat cidden çok zor. İşte bu üç hususta Moskova’daki Yıldızkent’te 2 sene süren bir eğitime tâbi tutulduk. Her gün sabah saat 8’de başlayan eğitimimiz akşam saat 6’da sona eriyordu. Bu dersler, astronomi, kozmonotluk ile ilgiliydi. Ve her akşam saat 4’ten 6’ya kadar fiziksel aktivite yapıyorduk. Bu birinci senenin programı. İkinci senede eğitime devam ediyoruz fakat bu eğitime istasyon ve uzay gemisi eşliğinde uygulama dersleri ekleniyor. Uygulama olağanüstü hallerde yapılıyordu. Olağanüstü halde uzayda gemiyi bozabilirsin vs. ve beklenmedik durumlara yol açabilirsin. Örneğin, okyanusa ya da denize inebiliriz. İçinde bulunduğumuz kapsül denize indirildiğinde nasıl hareket edeceğiz? Bir kozmonot böylesi olağanüstü durumlardan nasıl kurtulmalıdır? Böyle antrenmanlar 3 saat süre ile yapılıyordu. Uygulamadan önce ve sonra tartıldığımız zaman 3 kilo verdiğimizi görüyorduk. Bu sadece bir örnek. Yeryüzündeki eğitim çok zor şartlarda yapılıyordu ki uzaydaki zor şartlara alışmak daha kolay olsun. Bu konuları ayrıntılarıyla konuşacak olsak belki 3 saatten fazlası gerekirdi.

Sizi uzay istasyonuna götürecek rokete, o koltuğa bindiğinizde neler hissettiniz?

FARİS: Güzel. Tabi ki de inanılmaz bir duygu.  Fakat değinmemiz gereken hassas bir konu var burada. Kabine geçip oturduktan 3 saat sonra kalkışa geçiyoruz. İşte tam bu aşamada, geçmişte birçok olay yaşandı. Birçok kozmonot öldü. İman burada yardıma koşuyor. Ben şöyle düşünüyordum: “Eğer âlemlerin Rabbi olan Allah burada ölmemi istemişse, sorun yok demektir. Öyleyse bana düşen görevlerime odaklanmak olmalı.” Koltuğa oturduğumda nabzım dakikada 82 kere atıyordu. Rus kozmonotlarınki ise dakikada 125 kere atıyordu. Bu gerçek. Bu gerçekten çok önemli bir mesele. Tabi duygular… Kozmonotların duyguları hakkında 2 saat konferans da verdim… Genel olarak duygularım övünme ve gurur arasındaydı. Yukarı çıkıp da Yaradan’ın azametini gördüğünde sahih imanı hissediyorsun. Gerçekten imanın artıyor. Güzel bir iman yani…

Taklidi imandan tahkiki imana diyorsunuz yani?

FARİS: Evet aynen öyle… Elbette insansınız oraya gidince de insan olarak kalıyoruz ve bazen korkmanız mümkün. Bu duygularımın özetidir.

muhammed faris2

Uzaydaki görevlerinizden ve yaşadığınız tecrübe ve sonuçlarından bahseder misiniz?

FARİS: Uzaydaki görevim, 13 bilimsel görevi uygulamaktı ve 8 gün gerçekten çok uzun bir süre hiç de az değil. Bu deneyimlerin 7’si tıbbiydi.

1-Uzayın kalp üzerindeki etkisi. Pedal çevirip spor yaptıktan sonra bir rahatlama haline geçip kalbin tepkisini ölçme. Bir cihaz giyiyorduk ve kalbin çalışmasını 48 saat boyunca izliyorduk. Yeryüzden doktorlar online olarak bu işlemi (kalbin gücünü) takip ediyordu.

2-Ayrıca yanımda kâğıt vs. vardı ve doktorların sorduğu sorulara cevap veriyordum. Doktorlar insanın düşüncesinin fikri düzeyini öğrenmek istiyorlardı. Acaba sağlıklı düşünebiliyor mu düşünemiyor mu?

3-Gözlerin durumunu araştıran bir cihaz vardı. Acaba insanın gözü uzayda nasıl bir durumda? Görmesi artıyor mu yoksa azalıyor mu? Uzayda görme gücü artar. Çünkü kalp yeryüzünde kanı pompaladığında kan daha çok nereye gider? Aşağı, çünkü orada yer çekimi var. Yukarıya ise daha az gider. Uzayda ise yer çekimi olmadığı için kalp kanı pompaladığında yukarıya daha fazla gider.

Öyleyse uzayda yaşayanların daha zeki olduklarını söyleyebilir miyiz?

FARİS: Göz konusunda daha iyiler ve evet uzaydakilerin beyinleri de daha iyi çalışıyor. Bunlar özet olarak tıbbi tecrübelerimdir. Ben kalp doktoru değilim. Şimdi bilmemiz gereken şu, kozmonotun taşıması gereken 3 özelliğe(sağlıklı, öğrenmeye açık, sağlıklı bir kişiliğinin olması) sahip olması, tüm ihtisas alanlarında bilimsel deneyleri gerçekleştirebilmesi için gereklidir. Bana bir kalp doktoru geldi. Beni yeryüzünde eğitti ve ben de onun deneylerini uzayda uyguladım. Bana göz doktoru geldi ama ben göz doktoru değilim. Beni cihazlar konusunda eğitti ve ben de uzayın göz üzerindeki etkisini kaydettim. Uzaydan döndüğümde de her birine “al işte bu senin deneyin, onunla ilgili araştırma yapabilirsin.” dedim. Diğer tecrübelere gelecek olursak, demir ile alüminyumu karıştırdık. Onları bir fırına koyduk ve birbirleriyle karıştırdık.

Bu deneyin amacı neydi?

FARİS: Bu deneyi yeryüzünde de yaptık fakat yeryüzünde çekim kuvveti var. Şöyle ki yeryüzünde yapılan karışım işleminde yerçekiminin etkisi var. Uzayda ise bu çekim yok. Öyleyse tam bir karışımdan bahsedebiliriz. Yani her maden özgül ağırlığıyla karışıyor orada. Altın, bakır vs. hepsinin bir özgül ağırlığı var…

Bu noktada Ay’da yapılan bir deneyi hatırlatmak istiyoruz. Bilindiği üzere ayda pamuk ve çekiç aynı anda yere bırakılmıştı ve ikisi de aynı anda yere düşmüştü. Bu konuda ne dersiniz?

FARİS: Yeryüzünde yapılan bütün deneyler, uzayda da yapılmıştır ve sonuç farklı çıkmıştır. Çünkü artık deneylere etki eden yer çekiminin etkisinden kurtulmuşuzdur. Bu bir deneydi. Bir diğer deneyde ise, galyum ile antimonu birleştirdik. Bu deneyden maksat da elektriği nakletmede daha hızlı olabilecek yeni bir madde bulma arayışı idi. Üçüncü deney ise “hidroksit hepatit”  ile belirli oranlardaki su ve tuzu birleştirdik. Bu deneyin amacı da gerçeğe en yakın diş maddesini bulmaktı. Ve bu temizlik sektörüne çok yardımcı olacak bir şeydi.  Bir başka tecrübede, uzayı belirli bir rakımdan inceledik. Yeryüzünden 300 km yukarıda. Bu tabakada neler dönüyor? Acaba uzayda ne var? Onu oluşturan şeyler ne? En son ve en önemli deney ise, Suriye’nin, su havzaları, yer altı su kaynakları, yer altı zenginliklerinin tespit edilebilmesi için uzaydan görüntülenmesidir.

Muhammed Faris ve kozmonot arkadaşları Mir Uzay İstasyonu'nda...
Muhammed Faris ve kozmonot arkadaşları Mir Uzay İstasyonu’nda…

Size bu görev dönemin Suriye hükümeti tarafından mı verildi? Ayrıca görüntülemek derken tam olarak kast ediyorsunuz? Burada çeşitli dalga boyları kullanılmak suretiyle başka bir görüntüleme yöntemi mi söz konusu?

FARİS: Bu görev bana tabi ki de Suriye verdi. Suriye’de Bilim Araştırmaları Merkezimiz vardı. Onlar tarafından verilen bir görevdi fakat şimdilerde ondan pek bir şey kalmadı.

Bütün görevler Suriye tarafından mı verildi?

FARİS: Evet bütün görevler Suriye tarafından verildi. Türkiye’de verdiğim konferanslarda neden Türkiye’nin de uzayda bulunması gerektiğini söyledim biliyor musunuz?  Uzayın, yeryüzündeki devletlere sunduğu birçok hizmet var. Bunun bir kısmı da uzaktan algılama denilen yeryüzünün izlenmesidir. Yani uzaydan yeryüzüne bakarsınız. Bu teoriyi kim ortaya attı? İbnü’l-Heysem. İbnü’l-Heysem ne dedi? Gören göz değildir aksine cisim göze gelir. Peki, bunun rengi kırmızı bunun rengi beyaz ama bunlar renk değil bunlar “elektromanyetik termal dalgalardır”. O dalgayı gönderen göze gönderen bunlardır. Bu beyaz rengin dalgası kırmızı rengin dalgasından farklıdır. İşte uzayda bu farklı dalgaları algılayabilen cihazlar mevcut. Ve artık diyebilirsin ki burada demir var şurada alüminyum orada bakır var.

Yani bu maddelerin niteliğini ölçebilen aletler uzayda mevcut?

FARİS: Tabi ki. Çok eskiden beri mevcut. Ayrıca şunu belirtmek istiyorum ki maalesef uydu/uzay sanayisinin %80’i askeri amaçlar için kullanılmaktadır. Uzaydan “bu uçak, bu tank, burası havaalanı” diye her şeyi belirleyebilirsin. Nitekim onlar (Batı vs.) tüm yer küreyi keşfediyorlar.

Hiç uzay yürüyüşü yaptınız mı?

FARİS: Hayır yapmadım. Gemi dışında yapılan yürüyüşler bir şeyi tamir etmek için yapılır. Ama ben hiç dışarı çıkmadım.

Uzaydan dünyanın yuvarlaklığını ilk gördüğünüz anda neler hissettiniz?

FARİS: Tabi ilk anda yeryüzünü gerçekten harika ve güzel buldum. Bu arada uzay daimi bir karanlık içinde, en ufak bir ışık yok. Güneş uzayı aydınlatmıyor. Ancak dünyanın atmosferi sayesinde güneş ışıkları dağıtılıyor ve dünyada gündüz meydana geliyor. Subhanallah. Allah oraya 3 katmandan oluşan bir savunma hattı koymuş. Bu bir tesadüf değil. Gereksiz olan hiçbir şey yok. Uzaydaysan anlatacak çok hikâye, değinecek çok konu var.

Dünyayı ilk gördüğünüz anda tüylerinizin diken diken olması veya gözlerinizden yaş gelmesi gibi şeyler yaşadınız mı?

FARİS: Tabi ilk anda mutlu ve şaşkındım. Allah’ım bu kâinat ne kadar da heybetli. Yeryüzü ne kadar da güzel. Dünya döndüğü halde insanlar onun üzerinde nasıl yaşayabiliyor? Biz yeryüzünde yürürken onun çok büyük olduğunu hissederiz. Ancak ondan uzaklaştığında onu küçücük görüyorsun. Ama gerçekten çok güzel.

Yerçekimsiz ortamda olmanın zorlukları ve kolaylıkları nelerdi?

FARİS: Uzayda yaşamak çok zor çünkü biz orada yaşamak için yaratılmamışız. Ancak uzaydaki en zor şey tekrar yeryüzüne dönmektir. Bu münasebetle yerçekiminden nasıl kurtulacağımıza değinmeliyiz. Uzayda da yerçekimi mevcut. Ay neden dünya etrafında dönüyor? Çünkü dünyanın çekim alanında yer alıyor. 9 gezegen neden güneşin etrafında dönmekte çünkü güneşin cazibe alanında bulunuyorlar. Ancak bir yerçekiminden hızlı bir şekilde kurtulmaktayız. Hızımız saatte 28 bin km. Bu yerçekiminden kurtulmanın şartıdır. Kaçış hızımız 28 bin km. Fakat aynı hızla Ay’a gidemezsin. Ay’a gitmek istiyorsa saatte 40 bin km yapman gerekir. Her gezegenin kendine has kaçış hızı vardır. İşte en zor şey gaz tabakasına girip onu delmektir. Çünkü gerçekten çok zor ve sarsıcıdır. Sıcaklığı üzerindeki yükleri pişirebilir. Zira geminin dışındaki sıcaklık 3 bin °C ’dir. Bu sıcaklık kozmonotu sanki bir fırındaymış gibi hissettirir. Etrafındaki tüm dünya ateş oluverir. Uzay gemisinin dışındaki tabaka yanar ve erir.

Bu olurken uzay gemisinin içinin ısısı kaç derece?

FARİS: İçerisinin sıcaklığı 26 °C’dir. Fakat bu sırada psikolojik olarak çok zorluklar yaşanıyor. Gerçekten zor bir olay.

Bu olayı takip edebileceğiniz pencere vs. var mıydı?

FARİS: Tabii. Sağda ve solda 2 ayrı pencere vardı. Ben sağ tarafta idim. Pencere kapkara oldu çünkü cam çok kalındır ve ısıya dayanabilir.

Tam olarak ne gördünüz?

FARİS: İlk başta ateş gördük. Sonrasında bu ateş karardı. Fakat 10 km rakımda paraşüt açılmaktadır.

Nereye düştünüz? Denize mi, karaya mı?

FARİS: Karaya düştük. 5 km rakımda kapsül gemiden atılıyor ve biz de dünyayı görüyoruz. Paraşüt açıldığında hepimiz mutlu olmuştuk. Çünkü bu aşama güvende olduğumuz anlamına geliyordu.

Paraşütün açılmama ihtimaline karşı bir tedbiriniz var mıydı?

FARİS: her şey dikkatlice yapılıyordu. Tabi ki hata olma ihtimali vardı ama biz yeryüzünde bu ihtimallere karşı eğitildik. Olabilecek her duruma karşı eğitimliydik. Elhamdülillah bizim yolculuğumuzda herhangi bir hata olmadı. Ruslar, mesela şuraya inceğimizi belirliyorlar. Bu belirlenen alan 600 km’lik bir alan. Daha sonraki gelişmeler ve teknolojideki iyileştirmelerle belirlenen yere tam olarak indik. İniş gerçekleşti ama bu da gerçekten çok sert oldu. Fakat her kozmonotun hacmine göre özel koltuğu vardı. Uzaya fırlatılmadan 6 ay önce elbiselerimizi çıkarıp kalıplarımız çıkarılıyordu. Her kozmonot için boy vs. ölçülerine göre özel koltuk hazırlanıyordu. Yeryüzüne indiğinde omurgası kırılmasın diye böyle yapılıyordu.

Uzaya giden ikinci Müslüman ve ilk Suriyelisiniz, bu nasıl bir duygu? Ayrıca Müslümanların uzay ile ilgili çalışmaları hakkında ne dersiniz, tavsiyeleriniz nedir?

FARİS: Şüphesiz ki bundan dolayı çok mutluyum. Mutluyum ama aynı zamanda üzgünüm. Uzay sadece bir ülkenin değildir o herkesindir. Tarihe bakacak olursak görürüz ki Müslüman âlimler bütün ilimlerde tıp, coğrafya, edebiyat vs. insanlığa çok büyük hizmetler sunmuşlardır. Ben de insanlığa bir şey sundum ve bundan dolayı mutluyum. Ama isterdim ki roket ve uzay gemisi Müslümanların olsun. İnşallah olur.

Tavsiyelere gelecek olursak, uzay bilimi büyük ve madden külfetli bir ilimdir. Bu yoldaki talebelere çabalamalarını tavsiye ediyorum. Ve arzu ediyorum ki İslam ülkeleri bir araya gelir ve uzay ajansını kurarlar. Mesela Avrupa Uzay Ajansı var. Neden bizim de uzay ajansımız olmasın? İnşallah olacak.

Buraya kadar zahmet edip geldiğiniz ve bizi kırmayıp röportaj talebimizi geri çevirmediğiniz için teşekkür ediyoruz. Değerli tecrübelerinizi bizimle paylaştınız.

Ben de çok mutlu oldum. Ben ne zaman öğretiyorsam o zaman mutlu oluyorum. Hadis-i Şerif’te Efendimiz buyurur ki: “Âlim ilmini açıklamaktan korkmamalı çünkü bunun hesabını Allah’a verecektir.”

 

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Beğenmedim
1
Çok İyi
0
Eh İşte
0
Güzel
0
Muhteşem
4
Yorumları Görüntüle (0)

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.


© 2020 Takiyüddin Astronomi Topluluğu, Her Hakkı Mahfuzdur.

Başa Dön